15 Temmuz 2011

Badem Ağaçları

    Gidiyordu. Karşısından esen ılık rüzgar bedeniyle yönünün güney olduğunu düşünüyordu. Etraf renksizdi, atmosfer ise bir o kadar ağır...
  
    Madran'ın tepesinden süzülen ışık gözüne temas ettiğinde hissetti orada olduğunu. Farkında değildi ama saatşerdir yürüyordu.
  
    Çevresinde tarla ve bahçeler vardı. Her birinde başka ürün ve haliyle farklı umutlar...
  
    Birkaç metre ötede umarsızca yatan beyaz köpek, gözlerini kaldırmış ona bakıyordu. Biraz irkildi ve nihayet ilerideki asma bahçesinden bir ses yükseldi.
  
    "Ey... kimi arıyorsun..."
  
    Ses yaşlı adamdan geliyordu. Ayağındaki lastik çizmeleri ve elindeki bahçe makası nedeniyle, "herhalde bahçe sahibi" diye düşündü.
  
    Karışık duygular eşliğinde cevap vermek istedi. Birkaç saniye durakladıktan sonra;

     "şey... ben mi... ben bilmiyorum."

    Adam tekrarladı; "ne arıyorsun?"

    Neyi ve kimi aradığını bilmiyordu. Buraya nasıl geldiğinide... Hislerinde olan tek şey, mutsuzluktu. İstemeyerek te olsa ağzından şu sözler dökülüverdi.  
  
    "Ben... Ben belkide mutluluğu arıyorumdur."

    Yaşlı adam gözlerini ayırmaksızın bu genci süzüyordu. Düşünceli gözlerle yere baktı. Daha sonra başını kararlı bir şekilde kaldırarak, ilerideki badem ağaçlarını işaret etti ve ekledi.

    "Mutluluğu arıyorsan, ileride yeni çiçek açan, badem ağaçlarına git. Çünkü onlar her bahar daha genç, her yeni yıl daha aşıklar."

    Genç, adamın gösterdiği yöne doğru baktığında pırıl pırıl parlayan badem çiçeklerini gördü ve o ana kadar hiç hissetmediği mis kokularını duydu.

    Heyecanlanmıştı. Hemen yürümek istedi. Ama yine ansızın ve huzursuz bir şekilde, bu güzel rüyadan, gerçek Dünya'ya uyanıverdi.

Anıl ÖZER

2 yorum:

  1. En sevdiğim yazın...

    YanıtlaSil
  2. Çok amatör olmasına karşın, ben de seviyorum bu yazıyı :)

    YanıtlaSil