9 Ağustos 2011

Siriüs'ün Yaratıcı Ruhu ve Rigel Şeytanı

Anıl ÖZER'in kaleminden büyüklere bir masal...

      Asırlar önce Siriüs yıldızının yaratıcı ruhu en yakınındaki yeşil gezegenine bir hayat bahşetmiş, bu gezegene kendi ruhundan hoşgörü ve alçakgönüllülük üflemişti. Güllük gülistanlık bu yaşam yeni değerler varetmiş, Siriüs insanlarının yaşadığı bu yeşil gezegeni, galaksinin en görkemli ve dikkat çekici gezegeni haline getirmişti. Uzaklardaki Genç Rigel yıldızının kor kalpli şeytanı dikkatlice Siriüs'ün bu yeşil gezegenini izliyor ve yaşayanların kalplerindeki boşluğu tartıyordu. Gördüğü Öyle bir boşluktu ki, doymak bilmez gönüllerin, beğenisiz ve meymenetsizlerin, her daim daha fazlasını isteyenlerin, yaratıcısından uzak hayalperestlerin karanlığı gibiydi.

      Rigel'ın şeytanı bir gün Siriüs'ün yeşil gezegenine çıktı geldi. Yaratılan kılığına büründü. Kalabalıklara karıştı. Algıladı, öğrendi, varoldu. İlk evvela gözden ve gönülden uzak, sonraları ise gönüllerin baştacı oldu. Yaratılanların kalbindeki karanlık boşluğu, öylesine süslü ve görkemli doldurdu ki, Siriüs'ün yaratıcı ruhu, Rigel şeytanını farkına vardığında, sahip olduğu tüm kulLarını çoktan kaybetmiş ve bu entrikacı gücün karşısında ilk defa çaresizliği hissetmişti.

      O akşamüstü hava ilk defa bu kadar kızıl ve kasvetliydi. Batmakta olan Siriüs ufuk çizgisinin ardına gizlenmiş, kararmak bilmeyen kızıllığı alevlendirmekteydi. Zaman durmuş gibiydi. Havada süzülen turuncu ankalar ilk defa bu kadar şaşkın, ilk defa bu kadar başıbozuk uçuyorlardı. Şaşkın kuş kalabalığı havadaki devinimini sürdürürken, zaman ve mekanın ötesindeki tartışmanın etkisi, gezegeni çoktan sarsmaya başlamıştı. Mekan ve zaman tanımayan bu tartışmanın tarafları, Siriüs'ün yaratıcı ruhu ve Rigel'ın kor kalpli şeytanıydı.

      Yaratıcı ruh sadece karşısında durmuş bu aciz yaratılışı izliyordu. Ol değinde, oldurabilmenin gücü ve bu gücün görkemiyle, bilinen her bir varlıktan büyük sıfatlarının gizemiyle o güne kadar başarısız olarak adlettiği kor kalpli şeytanın karşısındaki dik duruşu onu daha da kızdırmış gibiydi.

      Şöyle dedi yaratıcı ruh ; "Konuş, anlat, bahset... Kendinden ve herşeyden..."

      O ana kadar değerli bir söz etmeyen, monologların ve laf kalabalıklarının efendisi olan Rigel şeytanı, gerçek ve kalp kırıcı söylemine başlıyordu.

      Rigel şeytanı önce kafasını öne eğdi, sonra hızlı bir şekilde kafasını kaldırıp, yaratıcı ruhun gözlerine bakarak konuşmaya başladı.

      "Önce senin nefretini buldum. Kibir... Karşıkonulmaz kibir... Sonra yarattıklarının kalplerindeki karanlığa bu duyguyu gömdüm. Sonrası ise bir çorap söküğünden farksızdı."

      Bunları söylerken bir yandan bulunduğu yerde hareketlenmeye ve sağa sola yürümeye başladı. Zira karşısında yaratıcı bir ruh olsada, onun her konuşması kendine ait bir monologdan farksızdı. Sonra ekledi ;

      "Onlarca yıl horgörülmüş, aşağılanmış ve bunu kompleks haline getirmiş, bu aşağılık duygusu nedeniyle psikolojik hareket kabiliyetini yitirmiş bir kulunun güzel ve iyiyi elde ettiğinde, büyüdüğünde, geliştiğinde o günlerin getirdiği kibri kullanmasına kızıyorsan hatayı kendinde aramalısın. Sen alçakgönüllülüğü ilk evvela üfledin ama ben yerine kendini beğenmişliği çok rahat yerleştirdim"

      Bu sözler yaratıcı ruhu kızdırıyordu. Ölümcül bir hamle yapmaktan kendini alıkoymaya çalışıyor ve şeytanın söylemlerinin sonucunu bekliyordu. Şeytan devam etti ;

      "Yeşil gezegene bir bak. Öyle bir bozgunculuk yaptım ki, kara düzen bir yaratılış varoldu. Her yere sindirdiğim o mat renk, her bir ağızdan çıkan güngörmemiş yalanlara karıştı. Bir grup düzenbaz varoldu. Bir yalan, diğer bir yalanı takip ederken, seri üretici diller iş başında. Gün ve güne ait her an yeni bir yalanın yeni bir kibrin ve horgörmenin tetikçisi."

      Biraz sustu. Karşısındaki hüzünlü Siriüs ruhunun acizleşmiş halini izledi ve daha şiddetli bir şekilde söylemini sürdürdü.

      "Şimdi beni iyi dinle. Gün samimiyetlerden uzak, kibrin ve karşıkonulmaz büyüklenmelerin günü. Yukarıdan ve daha yukarıdan bakan krallıkların, her bir içtenliği küçük ve anlamsız görüp horgörmelerinin günü. Gün ruhların karanlık dehlizlerde kaybolup, aydınlıktan ve gerçeklikten daha da uzaklaştığının fark edilmesinin, beğenisiz ve meymenetsiz gezegenin demir parmaklıklar ardına hapsolmasının günü. Kasveti herbir boşluktan içeriye sızdırdığımı, ruhları köreden ve yozlaştıran bir elementi içlerine daldırdığımı hissetmenin günü. Bugün ben ve şarlatanlarımın kibri yarattıklarının ruhlarına duhul etmemin yıldönümü."

      Bu sözler Usta bir yazarın kaleminden çıkmış gibi yaralayıcı ve aşağılayıcıydı. Hızını alan Rigel şeytanı susmaksızın devam ediyordu.

      "Önce kibre ve büyüklenmeye aç olanları senden aldım. Sonra alçakgönüllüleri, kibre sahip olanlarla horgördüm ve senin adaletine inançsızlaştırdım. İşte sonuç. Yeşil gezegenine dön ve bak. İsmine dair bir ipucu bulamayacaksın."

      Bu sözler heryer ve herşey için bir son olmuştu. Zaman ve mekanın ötesindeki Yaratıcı ruh yerinden doğruldu. Bakışlarındaki donukluk sezilebilir ölçüde kararlıydı. Önce biraz durdu. Sonra ileri doğru yaptığı hızlı bir hamleyle karşısındaki "aciz" Rigel şeytanının ruhunu, Siriüs'ün derinliklerine gömdü.

      Hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağı Siriüs genişlemeye başladı. Önce çekirdek sıcaklığı artan yıldız, radyoaktif reaksyonların hızlanmasıyla büyüdü. Yakındaki yeşil gezegende yıkım başlamıştı. Siriüs ruhunun huzursuzluğu ile önce okyanuslar kabardı, sonra dağlar orojenik hareketlerle sarsıldı. Kimi yerinden koptu. Kimi ise gezegenin derinliklerine gömüldü. Birbirine sokulan kıtalar tam anlamıyla birbirlerini paramparça ederken, kaçacak yerleri olmayan "yaratılanlar" helak olmanın acısıyla karşı karşıya kalmıştı. Genişleyen Siriüs'ün sıcaklığı hayatta kalanların yaşamasına olanak sağlamayacak ölçüdeydi. Önce ölüm geldi yaratılanlar için. Sonra aciz bedenleri kömür olup buharlaştı. Eriyip giden bu yeşil gezegen için ortada ne bir gözyaşı, ne de bir veryansın kalmıştı. Siriüs bu büyük kızgınlığa dayanamadı ve çekirdeğindeki herbir nötronu, doğrusal bir düzlemde etrada saçarak patladı ve paramparça oldu. Bu Siriüs'ün kıyametiydi.

      Siriüs'ün yaratıcı ruhu, ardına bakmadan başka bir galaksiye doğru uzaklaşırken, geride kaos ve karmaşanın hüküm süreceği bir yıldız sistemi bıraktı. Fark edilmeyen şey bu kaosun içinde, sistem yeniden şekillenirken "kibir ve büyüklenme merkezi olacak yeni yıldızlar sistemi"nin oluşumunu sağlayacak mayanın "Rigel'in şeytani ruhunun" kırıntılarının olmasıydı.

      O sistem yeniden oluşacak, daha nitelikli yıldız ve gezegen sistemlerinin yaşamlarını tekrar köreltecek ve bu döngü, engellenemez biçimde devam edecekti.

Anıl ÖZER

Bkz : Siriüs , Rigel , Anka , Orojenez

6 yorum:

  1. Ben bu masalı sevdim ..:)

    YanıtlaSil
  2. Kızgın ve hüzünlü olduğum bi anda ortaya çıkmıştı bu masal. Yazarken hüzünlüydüm ama güzel yaşmışım ya :) (bu kadar da kibirli olunmaz) :))

    YanıtlaSil
  3. bu masalını çok sevmiştim..uğramak yine okumakta hoş oldu doğrusu..

    YanıtlaSil
  4. Çok mutlu oldum CWRM.. :) Tekrar okunabilecek bir yazı yazabildiğimi hissettirdiğin için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  5. sevdiğim bu yazını yeniden görmek yayınlanmasına ayrıca çok sevindim..:))

    YanıtlaSil
  6. @crazywomanrosemarycrazy.. :) halen destekçimsin.. özel bir psikolojin var.. teşekkür ederim..

    YanıtlaSil